GÜNDEM

Büyük depremde annesini kaybeden AA kameramanı o gece yaşadıklarını anlattı: Çok büyük bir felaket

Kocaeli merkezli 5 ili etkileyen 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'ne Gölcük'te yakalanan Anadolu Ajansı (AA) kameramanı İlker Özkap, annesini kendisinden koparan o kara gecede yaşadıklarını anlattı.

Abone Ol

Tarih 17 Ağustos 1999'u, saat 03.02'yi gösterdiğinde Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi'yle sarsıldı. Çok sayıda bina 45 saniyede yerle bir olurken binlerce insan hayatını kaybetti.

Yıkıcı depremin üzerinden 25 yıl geçse de o anı birebir yaşayanların, yakınlarını toprağa verenlerin acı hatıraları zihinlerinden hiç silinmedi.

Depreme Gölcük'te annesiyle birlikte yakalanan AA kameramanı İlker Özkap da o gece ve sonrasında yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.

Babası 1978'de devlet tiyatrosundan emekli olduktan sonra Gölcük'e taşındıklarını, ilkokul ve ortaokul yıllarının orada geçtiğini aktaran Özkap, liseyi İstanbul'da okuyup İletişim Fakültesinden mezun olduğunu ve 1996'da İstanbul'da kameramanlık yapmaya başladığını dile getirdi.

Özkap, 1995'te babasını kaybettiklerini, annesinin Gölcük'te tek yaşamaya başladığını belirterek kendisinin de izninde annesinin yanına geldiğinde depreme yakalandığını söyledi.

16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan gece havanın çok sıcak olduğunu anlatan Özkap, "Arkadaşlarımızla Çınarcık'ta bir nişana davetliydik. Dönüşte arkadaşları bırakıp eve geldiğimde annem daha uyumamıştı. Neden uyumadığını sorduğumda, 'Çok sıcak. Abdest alayım, Yasin okuyacağım.' dedi. Sonra balkona çıktım. Yıldızlara bakıyorsun, elinle tutabileceğin kadar yakın sanki." ifadelerini kullandı.

- BÜYÜK DEPREMDEN 15 DAKİKA ÖNCE HAFİF BİR SARSINTI HİSSETTİLER

Özkap, annesiyle uyumaya hazırlandıkları sırada esas depremden yaklaşık 15 dakika önce çok hafif bir sarsıntı hissettiklerini belirterek "Annem, 'Korkma, bir şey yok. Dua et, yat. Sen benim yattığım yerde yat da ben biraz ortada yatayım, hava sirkülasyonu olsun.' dedi. Takdiriilahi işte... 02.45 civarı yattık. Hiç saat takarak yatmam. O gece duştan çıktıktan sonra saati taktım, arka odada yattım. Dua ettim, daldım. Bir patlamayla uyandım. Gözümü açmakla açmamak arasında bir salise..." dedi.

Deprem olduktan bir süre sonra gözlerini açtığında saatin 04.33 olduğunu gördüğünü anlatan Özkap, şöyle devam etti:

"Arka mahallemizde Gölcük Merkez Camisi var. Eski evlerde kömürlükler olurdu. Kömürlüklerin üzerindeydim. Basınçla cam ve bina çökmüş, oraya düşmüşüm. Caminin minareleri hala oynuyordu, hala deprem oluyordu. Ne olduğunu anlayamadım. 'Donanmada acaba bir saldırı mı oldu?' diye düşündüm. Çünkü arkamız Donanma Komutanlığıydı. Üzerim cam kırıklarıydı, ufak kesiler vardı. Nasıl hayatta kaldığımı bilmiyorum, Allah'ın takdiri. Bu arada çığlık sesleri, yardım isteyenler... Oradan indim. 1,5 saat baygın kalmışım orada. Parmak arası bir terlik buldum. Yandaki bina duruyor, arkamızdaki bina yıkılmamış, bizim bina yıkık. Böyle kat kat yığma bina olduğu için... Enkazın altında kalmamışım ama kalsam çıkma şansım yok çünkü diri diri gömülmüş gibi oluyorsun."

Bulunduğu yerden indikten sonra çıkış yolu aradığını, binanın ön tarafına geçmek için etrafında 45 dakika dolaştığını anlatan Özkap, "Evin önüne geldim. Kurtulanlar var. O şokla 'Deprem oldu.' dedik. O zaman anladık deprem olduğunu çünkü o yaşıma kadar görmemişim deprem, bilmiyorum." dedi.

- "ÇOK BÜYÜK BİR FELAKET'

AA kameramanı Özkap, çok uzun sürdüğünü belirttiği o geceyi şu sözlerle anlattı:

"Ev sahiplerimizi çıkarttık, çocuklarını aşağıya indirdik. Herkes ayağından, kolundan yaralanmıştı. Fakat annem yok, bulamıyorum. Sabah ezan okunduktan sonra her şey ayyuka çıktı, 'Çok büyük bir felaket. İstanbul ne durumda?' İstanbul'da da yaşadığım ev var, arkadaşlarımız var. Kimseyle irtibat kuramıyoruz. İnanılmaz kaos var. Herkes ne yapacağını soruyor ve sokaklarda oturuyor, şaşkın vaziyette. Ben evin önünden ayrılmıyorum. Bana 'Anneni gördük, çıktı.' diyorlar. Annemi görüp de çıktı diyenlerin çoğu hayal görüyor aslında. Ben de isterdim annemi görüp kavuşmayı ama öyle bir şey yok. Bütün hastanelere bakıyoruz, askeri hastanelere bakıyoruz."

- "KİMSESİZSİN, ÇARESİZSİN, HERKES TEK, MAHŞER YERİNİ YAŞIYORSUN"

Dışarıdan yardım gelmediğini, oradaki fabrikalardan gelenler olduğunu söyleyen Özkap, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"2-3 gün sonra kendi halimi unuttum. Arka sokakta teyzem oturuyor, eniştemiz var. Kuzenim astsubay, o gece nöbetçiydi, ondan haber alamıyoruz. Akrabalardan, eş dosttan haber alamıyoruz. Komşularımıza yardım etmeye çalışıyoruz. Şu an büyük beton blokları kaldır desen kaldıramam ama orada can havliyle beton blokları kaldırıp, bir kenara atıp kurtarabildiğimiz insanları kurtarmamız, kurtaramadıklarımızı orada bırakmak zorunda kalmamız, sıcak hava, o cenazelerin kötü bir durumda olması... Aradan 5-6 gün geçtikten sonra yardım geldiğinde kurtarma çalışmaları... Biz de katıldık. Kendimizi unuttuk orada. 'Ne kadar can kurtarabilirsek veya ne kadar cenazeyi defnedebilirsek bizim için önemli olan o.' dedik. Ne yemek yiyebiliyoruz... Bir kremalı bisküvi ve su ile 15 gün yaşadım orada."

Özkap, bu süreçte yaralılar farklı yerlere sevk edilebildiği için bölge dışına da çıkıp annesini aradığını aktararak "40 gün aradım annemi. 40'ıncı gün Gölcük'e döndüm. Artık annemin öldüğünü kabullendim. Cenazesini alayım, defnedeyim, o düşüncedeyim ama nasıl göreceğim, bulacağım bilmiyorum. Sonra ev sahibimiz Ümraniye'den iş makinesi getiriyor kendi imkanlarıyla. Çünkü o zamanki hükümet çok geç ulaştı bize. Öyle bir geldiler, üstünkörü bakıp gittiler. Mukayese de etmek istemiyorum ama 6 Şubat'ta bir sürü ilde deprem oldu. Bakıyorsun devlet orada, hemen müdahale ediyor, insanların yaralarını sarıyor. En azından diyorsun ki omuzuna eli değiyor. Çünkü kimsesizsin, çaresizsin, herkes tek, mahşer yerini yaşıyorsun." diye konuştu.

Depremi, üzerinden 25 sene geçse de hiç unutamadığını belirten Özkap, "40'ıncı gün muhtarımızın kızı Tuğba, 'İlker ağabey, bir şey buldular galiba enkazda.' dedi. Tam bizim kata gelmişler. Kepçeyi durdurdum, enkazın üzerine çıktım. Annem sarı saçlıydı... Orada iptaldim ben. Gözümü açtığımda askeri hastanenin çadırındaydım, sakinleştirici vermişlerdi. Annemi bir ceset torbasına koyup, ilaçlayıp gömmüşler. Allah razı olsun. 25 yıl oldu bu sene. Hala da acısı taze. Biz unutmayız onu." dedi.

Annesini buldukları anı unutamadığını vurgulayan Özkap, 116 saat sonra yabancı kurtarma ekiplerinin bulduğu teyzesinin kurtuluşunu da bir haber kanalında gördüğünü ifade etti.

- "72 CENAZE ÇIKARDIM. ŞU AN BİR ŞEY OLSA YİNE GİDERİM"

Kadere çok inandığını ve yaşadıklarının kendisine verdiği dersler olduğunu söyleyen Özkap, "Ben 72 cenaze çıkardım. Şu an bir şey olsa yine giderim. Eğitim almadım ama oradaki sistematiği artık biliyoruz. O beni eğitti, orada canlı canlı yerinde eğitim almış olduk." dedi.

Özkap, bir daha bunların yaşanmamasını temenni ettiğini belirterek "Allah bize bir daha aynı acıları inşallah yaşatmaz. Hep öyle dua ederim. En önemli şey de yakınlarının ve sevdiklerinin kaybı. Biraz da yaş aldık herhalde, öyle bir şey olsa üstesinden kalkamam, eskisi gibi değil. Bayağı büyük bir yıkım olur. Yurt dışında bile deprem olduğu zaman üzülüyorsun çünkü ben onu yaşamışım. Biliyorum, bir daha olmaması için de dua ediyorum." diye konuştu.