Fotoğraf çekmek, tatil veya doğum günü partisi gibi zamanlarda, anılarımızı "ölümsüzleştirmenin" en güçlü yollarından biri. Ancak çoğu zaman çektiğimiz kareler, hayal ettiğimiz kadar etkileyici olmayabiliyor. Tabii ki hepimiz bir kameranın bütün özelliklerini en ince ayrıntısına kadar bilen profesyonel bir fotoğrafçı olmak zorunda değiliz ancak yine de çektiğimiz fotoğrafta şık durmayı istemek en doğal hakkımız.
Virginia Tech Görsel Sanatlar Okulu'nda profesör olan ve fotoğrafçılık alanında uzmanlaşmış Michael Borowski, bu konuda birkaç değerli ipucu paylaştı. Borowski'ye göre, küçük ama etkili değişikliklerle fotoğrafçılığımızı geliştirebiliriz.
Borowski, insanların genellikle fotoğraf çekerken duruş pozisyonlarını değiştirmediklerini ve bunun karelerdeki etkileyiciliği azalttığını belirtti. "İnsanların tatil fotoğraflarını paylaştığını gördüğümde, keşke fotoğrafçı biraz daha hareket etseydi diye düşünüyorum. İlk içgüdümüz ayakta veya oturarak fotoğraf çekmek. Ancak yükseklik, açı veya perspektifteki bir değişiklik, fotoğraflarda büyük fark doğurabilir" dedi.
Borowski'nin fotoğrafçılığınızı bir adım öteye taşıyacak beş tavsiyesi şöyle:
Odak noktasının, kadrajın merkezinden kaydırıldığı üçte bir kuralının, fotoğrafçılıktaki en ünlü kompozisyon ipuçlarından birisi olduğunu belirten Borowski, "Fotoğraf makinesinin dikdörtgen çerçevesini üçe üç bir ızgara olarak düşünün. Fotoğraftaki odak noktasını ortadaki kareye yerleştirmek yerine, merkezin hemen solundaki veya sağındaki ızgara çizgilerinden biriyle ya da ufuk çizgisi için üst ve alt kısımlarla hizalayın. Bu küçük hareket ile fotoğrafı daha dinamik ve ilgi çekici hale getireceksiniz." dedi.
Kompozisyonun dengesini düşünmenin de önemli olduğuna dikkati çeken profesör, fotoğraftaki odak noktası sağ çizgiye doğru hizalanmışsa, kareyi dengelemek için solda bir nesne veya yapı aranması tavsiyesinde bulundu. Kullanıcıların böylelikle mükemmel simetriye ulaşmayı başarmış bir kompozisyon oluşturmuş olacağını sözlerine ekledi.
Fotoğrafçılığın, Yunancada 'ışıklı çizim' anlamına geldiğini belirten Borowski, insan gözlerinin farklı ışık koşullarına kolayca uyum sağladığını ancak fotoğraf makinesinin sınırlı bir dinamik aralığı olduğunu anlattı.
"Profesyonel bir stüdyonuz yoksa, ışığın gücü konusunda pek bir şey yapamazsınız ama ışığın hangi yönünden geldiğine dikkat edebilirsiniz" diyen Borowski, en çok sabit bir açıdan gelen ışığın tercih edildiğini kaydetti. Bu nedenle birçok fotoğrafçının gün batımına yakın saatlerde veya fotoğrafçılıkta kullanılan, güneş batmadan önce havanın aldığı sarımtırak rengi tanımlamak için kullanılan "altın saatte" çalışmayı sevdiğini ifade etti.
Gün ortasında fotoğraf çekmek isteyen kullanıcılara, güneşin tam üstlerinde ve arkalarında bir yerde olmasını sağlamak için gölge bir yer aramalarını öneren Borowski, "Arkadan aydınlatma yönteminden mümkün olduğunca kaçınmaya çalışın" diye konuştu.
Borowski'ye göre fotoğraf çekimine başlamadan önce, renklerin birbirleriyle olan ilişkilerini düşünmek ve buna göre renk düzeninini planlamak çok önemli. Profesör, bu konuda şöyle söylüyor:
"Mavi ve yeşil veya sarı ve turuncu gibi benzer sıcak veya soğuk tonlardaki renkler, bir fotoğrafı huzurlu ve içerisinde ögelerin birbiriyle uyumlu olmasını hissettirecek. Kırmızı ve yeşil ya da mavi ve turuncu gibi zıt renkleri bir araya getirirseniz, yüksek kontrastlı patlamalar yapmış olursunuz. Bir başka fikir de çoğunlukla beyaz renkten faydalanmak ancak kontrast için de cesur bir renk eklemek. İki veya üç renkten oluşan sınırlı bir renk şemasıyla çalışırsanız, fotoğraflarınızın daha profesyonel görünmesini sağlayabilirsiniz."
İnsanların fotoğraf çekerken genelde dikkatlerini ana konuya verdiklerinden bahseden Borowski, arka planın nasıl göründüğünü dikkate almanın da fotoğraflarınızın genel kalitesini geliştirmesi açısından oldukça önemli olduğunu vurguladı. Bunun için de şunları tavsiye etti;
Fotoğrafçı Robert Capa'nın "Fotoğraflarınız yeterince iyi değilse, yeterince yakın değilsinizdir" sözünü hatırlatan Borowski, kulağa basit gelse de fotoğrafın kenarlarında, insanların özellikle de yanlarında kullanılmayan çok fazla alan olduğunu fark ettiklerinde muhtemelen çok şaşıracaklarının belirtti.
Çerçevenin üst kısmını çok yakın olacak şekilde kırpmak, fotoğrafın klostrofobik (kapalı alan korkusu) hissettirmesine neden olabileceğini ancak yanlardan kırpmanın genellikle fotoğraftaki ana konuya daha fazla dikkat çekeceğini, dağınıklığı ve dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldıracağını bildirdi.
Borowski, "Ayrıca kamerayı olduğu açıdan farklı olacak şekilde çevirebileceğinizi de unutmayın. Bazı kompozisyonlar yatay, bazıları ise dikey olarak daha iyi bir görünüm sunar" bilgisini paylaştı.